27 Aralık 2010 Pazartesi

-Yol








           Beni sana getirecek bir yol bulmuştum, karanlıktan aydınlığa kavuşacaktım.... Bu yolu umutla, sevinçle kazmış, kendimden de bir şeyler katmıştım.
          Bir çırpıda yüreğimle açtığım bu yolu kapatmak, ağır ağır dönmek, vazgeçmek zor geliyor biraz, elbet yüreğim sızlar...  kafka/ milena'ya mektuplar

21 Aralık 2010 Salı

Arada Kalanlar

                                                        Yerde misin Gökte mi ?


                                             Çeken misin, Çekilen mi ?


                                                       İçeride misin, Dışarıda mı ?


                                                          Kuru musun, Yaş mı ?

                                                         Eski misin, yeni mi ?

12 Aralık 2010 Pazar

Anla-Şıl-Mak


Sen anlatırsın yazarak ya da söyleyerek... İçindeki niyet, yüklediğin anlam, aklındaki düşünce, yüreğindeki his, hepsini eklersin kelimelerine ve sonra özgür bırakırsın kurduğun tüm cümleleri. Her biri senden çıkar, sağa sola dağılır, başka bir dile eklenene kadar bir süre boşlukta asılı kalır.









Biri gelir sonra, alır havada asılı kalan cümleleri. Benzerdir ya diliniz, yakındır baktığınız göz, durduğunuz yer, yüreğinizdeki his, aynı anlamda ulaşır kelimelerin ona. Alır ve ekler sadece kendisine olduğu gibi. Gülümsersin.




Derken bir başkası gelir şöyle bir bakar durduğu yerden. Alır, evirir çevirir, ona göre fazlasını çıkartır, tamamlar eksiğini, başka gözlerden gördürüp, başka dillerden anlatır sana olanı biteni ve öyle ekler kendine senden gelenleri. Bir bakmışsın çoğalmışsın.


     



Sonra başka biri gelir, bambaşka bir yerden bakar havada asılı olan cümlelere. Öyle uzak, öyle farklıdır ki durduğu yer; ne niyetiniz, ne yüklediğiniz anlam, ne aklınızdaki ne yüreğinizdeki uyar birbirine. Başkadır ondaki yansıması senden çıkan cümlelerin. Kelimelerinizin rengi tamamen farklıdır. Bu yüzden işte bir anda eksiliverir cümlelerin, kararır rengi, can yakar istemeden, can acıtır...Üzülür ve şaşırırsın.







Haksızsındır. Çünkü senden çıkan kelimelerin başka türlü anlaşılabileceğini de düşünerek özen göstermen gerekir biraz da...


Haksızlardır. Çünkü havada asılı her cümlenin kendi gördükleri gibi olmayabileceğini hesaba katarak aynı özende davranmaları gerekir aslında...


Böyledir işte; kimi zaman içi boş bir cümlenin başka türlü doldurulmuş ağırlığı biner yüreğine. Acıtır da acıtır içten içe seni ve ne zaman geçer bilemezsin..
                                                                                         ( Özlem Baki'den alıntıdır )

28 Kasım 2010 Pazar

üstü akşam

                                          Derin bir uykudan uyanınca
                                          Bir akşam üstü
                                          Anılar ve gölgeler birbirine karışır







                                                                                                       Aşk ve tutku,
                                                                                                       Sevgi ve arzu,
                                                                                                       Hayal ve gerçek
                                                                                                       Birbirine karışır...

24 Kasım 2010 Çarşamba

ADA









                                        İşte sen gülüyorsun
                                                 ve beni daha geniş bir
                                                            salona almış oluyorlar.....
                                                                                 (Ah Muhsin Ünlü)

22 Kasım 2010 Pazartesi

Pencereden dışarı ya da içeri...






Karanlık bir odada oturuyorsun. Dört duvar etrafın. Duvardaki kırmızı saatin farkında değilsin. Her şey siyah senin için, zaman durmuş. Sesler yükseliyor, kalabalık sesleri; yalnızlığını arttıran. Huzurlu olduğunu söylüyorsun yine! Olduğun gibi olduğun konusunda eminsin, çünkü söylendiği gibi maskeni çıkardın yüzünden, ama hala elinde tutuyorsun sımsıkı. Yüzünde hiç bir ifade seçilmiyor, huzur bulduğun karanlıktan da bir iz yok.  Yok gibisin… Yok, gibiden de daha fazla yok... Şaşırtmıyor seni artık ışığın yokluğu. Güvendesin!
Oysa açabilsen şu duvarda gizlenen pencereyi, kaldırabilsen önünde duran perdeyi, tahtaları, tuğlaları, inançları, korkuları, oyunları... Işık hemen ulaşacak gülümseyebilen yüzüne, ihtiyacın olmadığını fark edip def edeceksin maskeni sonsuzluğa, kalabalıklar içine çekecek seni göreceksin, onların seni görebildiği gibi...

8 Kasım 2010 Pazartesi

After the Sunset...





Tutuşturur gökleri, kıpkızıl renge boğar ...Güne veda ederken, çapkın gülümseyişi.